Hüseyin ALPASLAN'ın 8 Kasım 2023 tarihli köşe yazısı: Soykırım İddialarını Çürüten Malta Yargılaması -3-

İngiltere’nin Sömürgesi Malta’ya Sürgün 

Osmanlı Hükûmeti, İngilizler tarafından verilen kara listelerdeki ittihatçıları tutuklayarak olağanüstü askeri mahkemelerde yargılanmaları için Bekirağa Bölüğü’nde hapsediyordu. İstanbul İtilaf Devletleri’nin kontrolünde bulunurken ve İngilizlerin istediği kişiler tutuklanırken, 25 Ocak 1919 tarihinde Diyarbakır eski valisi Dr. Reşit Bey’in cezaevinden firar etmesi, İngilizler tarafından itibarlarını sarsan bir hadise olarak değerlendirilmiştir. İttihatçıların cezaevinden firar etmesi İngilizlerin daha sıkı tedbirlere başvurmalarına ve yargılamaların sürdüğü mahkemeler üzerinde baskılarını artırmalarına sebep olmuştur. İngilizlerin, İstanbul hükûmeti vasıtasıyla Divân-ı Harbi Örfîler üzerinde tazyikini çoğaltması, işgal İstanbul’unda tehcirle ilgili gerçekleşen ilk yargılama olan Yozgat tehciri davasında hukuksuz bir muhakeme yapılmasına ve haksız bir kararın çıkmasına sebep olmuştur. Boğazlıyan Kaymakamı Mehmet Kemal Bey’in daha önce aynı suçlamalardan dolayı Yozgat’ta yargılandığının ve Konya istinaf mahkemesince beraat kararı verildiğinin bilinmesine rağmen; Divân-ı Harbi Örfîde ikinci kez yapılan yargılama neticesinde verilen karar ile Mehmed Kemal Bey 10 Nisan’da idam edilmiştir. 

Kemal Bey’in idamı İngilizlerin ummadığı şekilde büyük tepkilere yol açmıştır. Kamuoyundaki algı, İstanbul hükûmeti tarafından İtilaf Devletleri’ne verilen tavizin yurtsever bir kaymakamın haksız bir şekilde idamına sebebiyet verdiğidir. Kemal Bey’in idamı sonrasında halkın gösterdiği tepkiler ile sözlü ve davranışsal birtakım eylemlerin etkisi, sonraki tarihlerde yapılacak olan tehcir davalarında kendisini gösterecek, özellikle İttihatçıların yargılanmalarından ziyade Malta’ya sürgün edilmeleri İngilizlerin tavsiyesi ile gündeme gelecektir. Kemal Bey’in idamı ile oluşan hava ve gerginlik diğer tehcir yargılamalarında ve bilhassa ittihatçıların yargılandığı ana davada devam etmiştir.  Hukuksuz yargılamalar ve vatanseverlere verilen haksız cezalara karşı oluşan duygusal infial, İzmir’in işgali ile artarak devam etmiş ve büyük çaplı eylemsel mitinglere dönüşmüştür.  

Kemal Bey’in infazı ve İzmir’in işgali sonrasında 20-23 Mayıs günlerinde İstanbul’da işgallere karşı büyük mitingler düzenlendi. İstanbul hükûmetinin tepkilerin önünü alabilmek maksadıyla Bekirağa Bölüğü'nde bulunan tutuklulardan 41 kişiyi serbest bırakması ise İngilizleri telaşlandırmıştır [1]. İngilizler “Bastille Baskını” benzeri bir hadisenin yaşanabileceğini ifade ederek durumu üstlerine rapor etmişlerdir.  İstanbul’da oluşan ortamdan gittikçe rahatsızlık duyan ve endişelenen İstanbul’daki İngiliz yetkililerde, önceden beri var olan Malta’ya sürgün fikri iyice olgunlaşmıştır. 

İzmir’in işgali ve hukuksuz yargılamalar ile batıya yaranma siyasetinin kurbanları olan vatanseverlerin katledilmesi üzerine Türk kamuoyunda oluşan tepkiler, Osmanlı Hükûmeti ve özellikle Sadrazam Damat Ferit Paşa üzerinde ciddi tesir yapmıştır. Bazı tutukluların serbest bırakılmasının bile Bekirağa Bölüğü’ndeki firarları önleyemeyeceğini, aynı zamanda tutukluları yargılamanın  ve ceza verilmesinin mümkün olamayacağını değerlendiren Sadrazam Damat Ferit Paşa,  Amiral Webb’e yaptığı teklifte, yargılama yapmanın ve tutukluları mahkum etmenin güçlüğünden söz etmiş ve tutukluların bir kısmının veya hepsinin serbest kalma ihtimali olduğundan hoşnutsuz olduğunu belli eden bir tavırla, Bekirağa Bölüğü’nde bulunan ve çoğunluğu ittihatçı olan üst düzey yöneticilerin İngiliz sömürgesi olan Malta’ya sürülmesini istemiştir [2]. 

Bu döneme dair değerlendirmelerde bulunan Kevorkıan ise; askeri mahkemelerde yapılan yargılamaların İngilizlerin itibarını sarstığını, Karakol Cemiyeti tarafından örgütlenen yapının gerçekleştirdiği firarların artması ile Ermenilere zarar veren suçluların yargılanamayacağı fikrinin oluştuğunu, İngilizlerin yargılamaları güvenceye almak amacıyla Malta’ya sürgün konusuna sıcak baktıklarını ifade etmiştir [3].

Bekirağa Bölüğü’nden firar olayının gerçekleşmesi, tutukluların kaçırılabileceği endişesi ve emniyet tedbirlerini yetersiz görülmesi üzerine, İtilaf Devletleri aldıkları önlemlere bir yenisini ekleyerek, İngiliz ve Fransız askerlerine Bekirağa Bölüğü’nde muhafızlık görevini tevdi etmişlerdir. İngiliz ve Fransız askerlerin Bekirağa Bölüğü’nü koruma vazifesini almalarından kısa bir süre sonra 28 Mayıs 1919 günü sabahın erken saatlerinde İngiliz Genel Karargâhından gönderilen bir binbaşı elindeki listeyi Harbiye Nezareti’ne teslim etmiştir [4]. 20 kişilik tutuklu listesi sonradan 67 kişiye çıkartılmış [5] ve 28 Mayıs’ta İngilizler tarafından teslim alınan tutuklular Princes Ena gemisine konularak Malta’ya gönderilmişlerdir [6].

Bilal N. Şimşir, 28 Mayıs’ta sürgüne gönderilenlerin sayısının 67 kişi olmadığını, Kars Şurası üyesi olan 11 kişinin eklenmesiyle 78 kişinin gemiye bindirildiğini yazmıştır. Sürgüne gönderilenlerin bulunduğu gemidekilerin sayısının, farklı yayınlarda 67 kişi olarak verildiğini, aslında bu sayının yanlış olduğunu söyleyerek, 28 Mayıs’ta sürgüne 78 kişinin gönderildiğini ifade etmiştir [7]. 

78 tutukluyu götüren gemi önce Limni Adası’na uğramış ve eski Sadrazam Sait Halim Paşa, Abbas Halim Paşa, Mithat Şükrü Bleda, Hacı Adil Bey, Ziya Gökalp, Halil Menteşe, Kara Kemal, Ali Münif, Ahmet Şükrü, Ağaoğlu Ahmet, Hüseyin Tosun Bey ve Mahmut Kâmil Paşa gibi birinci sınıf sürgün sayılan 12 kişiyi Mondros Limanı’na bırakarak, diğer tutukluları Malta’ya götürmüştür. Mondros’ta hapsedilen ve 12’ler adı verilen tutuklular, 21 Eylül’de Malta’ya sürülerek diğer İttihatçılar ile aynı cezaevine kapatılmışlardır [8]. 11 Kars Şurası üyesinin sürgüne gönderilmek üzere gemiye bindirildiğinden habersiz olan hükûmet, yargılamaları devam ederken İngilizlere teslim edilen ittihatçıların durumunu, 29 Mayıs’ta İstanbul Muhafızı Seyyit Paşa tarafından gönderilen bir yazıyla Divân-ı Harbi Örfîye bildirmiştir [9]. 

Kamuran Gürün, İngilizlerin önemli tutuklular olarak değerlendirdikleri ittihatçıları Malta’ya sürmesi ile beraber Divân-ı Harbi Örfîde yargılamaları devam eden diğer ittihatçıların davalarına ve mahkeme safahatına karşı ilgilerini sonlandırdıklarını, suçlu avının ikinci aşaması olan Malta’ya sürgün hadisesinin  Damat Ferit ve Padişah tarafından hoş  karşılandığını, düşman gördükleri kişilerin sürgün edilmelerine olumlu yaklaşarak zorluk çıkarmadıklarını, aksine yardımda bulunarak İngilizlere alet olduklarını ifade etmiştir [10].

Fransızlar, Bekirağa Bölüğü’nde bulunan tutukluların, Osmanlı Devleti sınırları dışında yargılanmasına karşı olduklarını daha önceden İngiliz yetkililere bildirmişlerdir. Fransızların görüşünü bilen İngiltere’nin Fransa’dan habersiz olarak İttihatçıların ileri gelen tutuklularını Malta’ya sürgün etmelerine Fransız hükûmeti tepki göstermiştir. İngiltere, Fransa’nın kendi bilgisi dışında gerçekleşen sürgün olayına ilişkin notasına 10 gün sonra verdiği cevapta, İstanbul’dan bu hususta kapsamlı bilgi beklendiğini, Türk mahkemelerindeki yargılamaların gecikmiş olmasından ve tutukluların kaçma tehlikesi gibi nedenlerden dolayı Bekirağa Bölüğü’nde hapsedilen tutukluların Malta’ya sürülmesi doğrultusunda karar alınmış olunabileceğini bildirmiştir. 20 Haziran’da İstanbul’dan Calthorpe’dan gelen rapor İngilizler tarafından uzun bir nota ile Fransızlara bildirilmiş, Lord Curzon, tutukluların Malta’ya sürülmesi ile ilgili kararın, İstanbul’daki Fransız makamlarına bildirilmemesinden dolayı üzüntü duyduğunu iletmiştir [11]. Sonuçta; İngiltere yapılan operasyondan pişman olmadığını, sadece Fransa’dan habersiz gerçekleştirildiği için üzüntü duyduğunu belirterek olayı diplomatik bir kurnazlıkla geçiştirmiş ve sorunun üstünü örtmüştür.

Osmanlı Devleti içinde ise İttihatçıları düşman gören Hürriyet ve İtilafçılar ile Ermeniler ve Rumlar, Malta’ya yapılan sürgünün doğruluğunu basın yoluyla dile getirerek, kamuoyuna kabul ettirmeye çalışmışlardır. Özellikle İttihatçıların siyasi rakipleri ve Ermeniler sürgüne sevinmişlerdir. Malta sürgününün gerçekleştiren İngiltere’nin amacı, mütareke hükümlerinin uygulanmasına karşı çıkabilecek ittihatçı yapılanmayı çökertmek için belirledikleri kişilerin, savaş suçları ve Ermeni kırımı gibi suçlardan yargılanarak cezalandırılmalarını sağlamak ve bunu yaparken de eylemlerine meşruiyet kazandırmaktı, Ermenilerin gayesi ise, Paris Barış Konferansı’nda Ermeni kırımı tezini kabul ettirerek, elde edebilecekleri bağımsız veya özerk Ermenistan hayallerine engel olabilecek güçlü devlet adamlarını bertaraf etmek ve savaş sırasında isyan hareketlerini önleyerek tehcir kararını alan ittihatçıları cezalandırılmaktı. Ancak, Türk Milleti’nin bağımsızlığı hatta varlığı tehlikede iken hala siyasi saiklerle İngiliz politikalarını destekleyen muhalif Türkleri anlamak ise mümkün değildi.

29 Mart 1919 tarihinde Malta’ya, Ali İhsan Sabis Paşa ile başlayan sürgünler, 1920 yılının Kasım ayına kadar sürmüştür. Sürgünün daha fazla yapıldığı tarihler, Damat Ferit Paşa hükûmetleri dönemindedir. Toplamda sürgün edilenlerin sayısı 144 kişidir [12]. Kamuran Gürün ve Guenter Lewy, eserlerinde bu sayıyı 118 kişi olarak vermişlerdir [13].  

DÖRDÜNCÜ BÖLÜMLE DEVAM EDECEK.

Kaynakça

[1] Guenter Lewy, 1915 Osmanlı Ermenilerine Ne Oldu, Timaş Yayınları, İstanbul, 2020, s.128; Bilal N. Şimşir, Malta Sürgünleri, Bilgi Yayınevi, Ankara, 2020, s.126.
[2] Sina Akşin, İstanbul Hükümetleri ve Millî Mücadele, Cem yayınevi, İstanbul 1976., s. 202; Mehmet Akif Bal, “İşgalcilerin Millî Mücadele’yi Kadrosuz Bırakma Çabası: Malta Sürgünleri (1919-1921)”, Türk Dünyası Araştırmaları, c.132/S.261 (Kasım-Aralık 2022), s.344. 
[3] Raymond Kevorkıan, Ermeni Soykırımı, çev. Ayşen Taşkent Ekmekçi, İletişim Yayınları, İstanbul 2015, s.1076-1077. 
[4] Rıdvan Akın, “İttihat ve Terakki Hükümetleri’nin Divan-ı Harb-i Örfi’de Yargılanması ve Malta Sürgünleri (1918–1921)”, Galatasaray Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Doç. Dr. Melike Batur Yamaner’in anısına armağan, c.I, 2014/1, s. s.89. 
[5] Ferudun Ata, İşgal İstanbul’unda Tehcir Yargılamaları, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 2017, s.205-206.
[6] Şimşir, a.g.e., s.133.
[7] Şimşir, a.g.e., s.133.
[8] Şimşir, a.g.e., s.134.
[9] Osman Selim Kocahanoğlu, Divan-ı Harb-i Örfi Muhakematı Zabıt Ceridesi Tehcir Yargılamaları (1919), Temel Yayınları, İstanbul, 2007, s.311-312. 
[10] Kamuran Gürün, Ermeni Dosyası, Rüstem Yayınevi, İstanbul, 2001.s.312.
[11] Şimşir, a.g.e., s.144.
[12] Şimşir, a.g.e., s.234.
[13] Gürün, a.g.e., s.316; Lewy, a.g.e., s.201.