Hüseyin ALPASLAN'ın 20 Haziran 2024 tarihli yazısı: Türk-Ermeni Savaşı

Ermenilerin Türk köylerine saldırılarının ve katliamlarının dayanılmaz duruma geldiği 1920 yılının Eylül ayında 15’nci Kolordunun harekâtı ile Türk-Ermeni Savaşı başlamıştır. Eylül ayının sonunda Sarıkamış-Laloğlu-Merdenek çizgisinde egemenlik tesis eden Türk Ordusu, bu hattı sağlamlaştırmak üzere bir ay bölgede beklemek durumunda kalmıştır. Bu sürede 1 Ekim 1920 tarihinde Kağızman alınmış, 14 Ekim’de Ermenilerin 9’uncu Kafkas Tümenine saldırısı karşı taarruzla püskürtülmüş, 16 Ekim’de de karşı taarruza geçilmiştir[1]. Erivan Hükûmeti’nin Ankara’nın antlaşma şartlarını kabule yanaşmaması üzerine, Türk Ordusu 28 Ekim’de Kars’a doğru harekete geçmiştir. Ermeni silahlı güçleri önce Kars’ın iç kalelerine çekilmişler, 30 Ekim’de de direnmeden şehri teslim etmişlerdir.  Türk Ordusu dönemin en kuvvetli savunma sistemleriyle, modern istihkamlarıyla donatılmış ve Ermenilerin müdafaa düzenlerinin çilingiri olan Kars Kalesi’ni hakimiyet altına alırken, farklı çaplardaki 700 top ile bunlara ait çok sayıda mermiyi de ele geçirmiştir. Kars kalesini direnmeden teslim eden 2 Ermeni taburu, bir bakan, 3 general, 6 Albay ve 12 vali Türk Ordusu tarafından esir alınmıştır. Ermeni silahlı güçlerine taarruzunu sürdüren Türk Ordusunun, 3 Kasım’da Gümrü üzerine harekata geçmesiyle, Ermeniler 5 Kasım’da geri çekilmek zorunda kaldılar. Ankara Hükûmeti’nin ve Türk Ordusunun göstermelik ve aldatıcı bir tavrının olmadığını, aksine istikrarlı ve kararlı bir tutum içinde hareket ettiklerini anlayan Ermenistan, 6 Kasım’da ateşkes istemek mecburiyetinde kalmıştır. Bunun üzerine 8 Kasım’da Ankara tarafından Erivan’a bir muhtıra gönderilmiş, ancak muhtırada yer alan şartlar Erivan Hükûmeti tarafından kabul edilmemiştir. Türk Ordusunun 14 Kasım’da yeniden başlattığı harekatta Ermeniler iyice yıprandılar ve müzakereye taraf tutum gösterdiler. Türk Ordusu ilerleyişine 17 Kasım’da son verdi ve iki taraf arasındaki müzakerelere başlandı [2]. Ermenilerin Anadolu’daki kazanımlarına dair ileriye yönelik emeller besleyen Bolşevik politikası iflas etmiş, TBMM’nin azimkârane bir politika izlemesi üzerine Sovyetler Ermenilere dair taleplerinden geri dönmek zorunda kalmışlardır.

25 Kasım’da Kazım Karabekir Paşa ile Ermeni Hatisiyan Hecad arasında Gümrü’de başlayan barış görüşmeleri neticesinde, Ermenilerin Sevr Antlaşması’ndaki isteklerinden vazgeçmeleri sağlanarak, TBMM ile Ermenistan Cumhuriyeti arasında 2 Aralık 1920 tarihinde Gümrü Antlaşması imzalanmıştır[3]. 18 maddelik antlaşmayla Ermenistan ile savaş sona erdirilmiş, sınırlar belirlenmiş ve Sevr Antlaşması hükümsüz bırakılmıştır[4]. Bugünkü sınırlarımız ise 16 Mart 1921 Moskova [5] ve 13 Ekim 1921 tarihli Kars Antlaşmalarıyla [6] kesin ve son halini almıştır.

Türk Ordusunun Sarıkamış ve Kars’ı ele geçirmesinden sonraki tarihlerde de bu bölgede Ermeniler fırsat buldukları müddetçe Müslümanlara karşı mezalimlerini sürdürmüşlerdir. 4 Aralık 1920 tarihinde Kars Mevki-i Müstahkem Kumandanı Mîralay Rüşdü tarafından Şark Cephesi Kumandanlığı’na gönderilen rapordaki tabloya göre; “Ermenilerin Sarıkamış’a bağlı 13 köyde giriştikleri soykırımda 1.975 kişinin öldürüldüğü ve 276 hanenin tahrip edildiği; ayrıca Kars ve Sarıkamış’ta ahaliden 2.353.000 liralık zahire, 45.700 liralık koyun,17.335 liralık öküz ve inek ile 5. 926.800 lira nakit paranın gasp edildiği” anlaşılmaktadır[7].  

Ermeni kırımı iddialarının en başta gelen savunucularından Vahakn N. Dadrian, 1920 yılında Ankara Hükûmeti’nin, Doğu Anadolu’da Ermeni silahlı güçlerine karşı yaptığı harekata dair değerlendirmelerde bulunurken: Ankara Hükûmeti’nin yeni kurulduğu 1920 yılında henüz emekleme aşamasında olan Kafkas Ermeni Cumhuriyeti döneminde, Kemalistlerin, Birinci Dünya Savaşı’nda soykırıma varan kitlesel cinayetlerin dinamiklerine  sıkıca yapıştığını, Kazım Karabekir komutasında Türk Ordusu tarafından Ermenilere karşı gerçekleştirilen harekat neticesinde güçsüz kalan Ermenistan’ın olumsuz koşullarda ateşkes pazarlığına oturmak durumunda kaldığını, Ankara Hükûmeti’nin müzakereler sırasında Kazım Karabekir Paşa’ya gönderdiği telgrafta Ermenileri siyaseten ve maddeten kaldırma talimatı verdiğini ifade etmiştir[8]. Dadrian, 1920 yılının sonbaharında gerçekleştirilen harekât öncesinde, özellikle 10 Ağustos’ta imzalanan Sevr Antlaşması ile iyice cesaretlenen Ermenilerin, Doğu Anadolu ve Çukurova bölgesinde Müslümanlar karşı soykırıma varan katliamlar gerçekleştirmesini, şehirlerde ve köylerde Müslümanların evlerinin tamamen tahrip edilerek hayvanlarına el konulmasını görmezden gelerek Ankara Hükûmeti’nin güttüğü Ermeni siyaseti hakkında niyet okuması yapmıştır. 1920 yılında zulme uğrayan Müslümanların feryatları Ankara’ya kadar gelirken, TBMM, sorunun barışçıl yollardan çözümü için Ermenistan Cumhuriyeti ile antlaşma yapmak istemiştir. Ancak, o dönemde kendilerini güçlü gören, Bolşeviklerin ve büyük devletlerin desteğini alan Ermeniler barışa yanaşmayarak mezalime devam etmişlerdir. Sabırlı davranan ve sorunu diplomasiyle çözmeye çalışan Ankara Hükûmeti, Ermenilerin Müslümanlara karşı sürdürdüğü toptan imha eylemlerine ve çığlıklara dayanamayarak Türk Ordusuna harekât emri vermiştir. Sarıkamış- Laloğlu -Merdenek hattına kadar ilerleyen ve Ermenileri mağlup eden Türk Ordusunun bekleyişi sırasında da Erivan tarafından olumlu bir tutum sergilenmemesi üzerine Türk Ordusu Kars üzerine yürümüştür. Türk Ordusunun Kars’ı ele geçirip Gümrü’deki Ermeni güçlerini geri püskürtmesi ile Ankara’nın barış için Erivan’a verdiği notadaki şartlarda kabul görmemiştir. Ancak, Ankara’nın kararlığı tutumu Erivan’ı barış yapmak zorunda bırakmıştır. Son tahlilde iki tarafın barış içerisinde yaşamasını amaçlayan Gümrü, Kars ve Moskova antlaşmaları yapılarak sınırlar belirlenmiştir. Dadrian tarihin bütün somut gerçeklerini yok sayarak ve Ankara’yı İttihatçılarla eşitleyerek, 1915 olaylarında yaşananlara dair iddialarını meşrulaştırma çabasıyla suçlamalarını sürdürmüştür.

Sevr Antlaşması’nın öncesinde ve sonrasında Fransızlara güvenerek hareket eden güneydeki Ermeniler, Türklere karşı zulümler, haksızlıklar ve kıyımlar yapmışlardır. Bu bölgedeki Ermeni Taşnak çeteleri, 1920 yılının başlarında Türklere karşı intikam savaşı başlatmışlardır. Taşnak üyeleri baskı ve şantaj ile para toplayarak silah ve cephane temin etmişler ve Ermeni halkını propaganda ile Türklere karşı kışkırtmışlardır[9]. Ermeni Taşnak örgütü militanlarının, Zeytun, Demirkapı ve Pülümür’de yaptıkları mezalime dair Merdenek ve Havâlîsi Kumandanı tarafından Kars Mevki-i Müstahkem Kumandanlığına gönderilen rapor şöyledir:

“Ermeniler Zeytun karyesi ahâlîsinden de cebren 200 re’s mâl ve yirmi re’s at karye sekenesinin kısm-ı a‘zamından Lakant [Nagant], Loverver [Revolver] ve tabanca gibi zî-kıymet eşyâlar gasbeylemişlerdir. Zeytun karyesinden Ermenilerin bir mereğe doldurarak ihrâk ederek öldürdükleri adamların mikdârı sekiz neferden ibâretdir. Demirkapu karyesinde bütün köy sekenesinin erkeklerini telef etdikden sonra on beş yirmi kadar kadının ırzlarına da dokundukları vukû‘ bulan tahkîkâtdan anlaşılmışdır. Demirkapu'da telef edilen ahâlînin mikdârı adeden yirmiyi tecâvüz etmekdedir. Đşbu fecâyi‘ ve cinâyât 4 Ağustos sene [1]336 târîhinde Mazmanof asâkiri tarafından icrâ edilmişdir. Ermenilerin [1]335 senesi Haziran'ında Pilümür[Pilomori] karyesine vâki‘ olan tecâvüz ve ta‘arruzları da serâpâ bir vahşet numûnesidir. Pilümür karyesinden aldıkları beş yüz re’s davarı dört yüz re’s mâlı ve bütün takımlarıyla beraber yirmi beş re’s atı bir gece mechûl yer istikâmetine götürdükleri ve ahâlînin ve kadınların elbiselerini bile Mazmanof kıta‘atı talan etmişlerdir. Pilümür karyesi ahâlîsi üç gün köylerini terkederek dağlarda taşlarda imrâr-ı hayât eylemişler ve bütün eşyâ ve zahîrelerini köylerinde terketdikleri cihetle üç gün sonra avdetlerinde işe yarar bir çöp parçası bile bulamamışlardır. Bu husûsda icrâ kılınan tahkîkâtın yarın ve tevâlî eden günlerde pey-der-pey arzedileceği ma‘rûzdur efendim.” [10]

Güneyde yaşayan Ermenilerin isyan ve saldırılarının öteden beri odak noktasında bulunan Ermeni yerleşim yerlerinden Haçin 16 Ekim 1920, Zeytun ise 25 Haziran 1921 tarihinde Türk Ordusunun hakimiyetine girmiştir. 20 Ekim 1921 tarihinde Ankara Hükûmeti ile Fransızlar arasında yapılan Ankara Antlaşması ile Çukurova Ermenilerinin faaliyetleri son bulmuş ve Fransızların çekilmesinden sonra Ermeni militanlar başka ülkelere gitmişlerdir[11].

Sevr Antlaşması sonrasında Doğu Anadolu ve Kilikya bölgesinde gerçekleşen Ermeni saldırılarını ve katliamları tüm çıplaklığıyla ortaya koyan birçok rapor ve belge arşivlerde mevcuttur. Burada arşivlerden verdiğim birkaç örnekle Ermeni mezaliminin inkâr edilemez bir olgu olduğunu somut olayların yer aldığı belgelerle ortaya koymak istedim. Ermeni katliamlarına dair belgelerin yüzlercesine Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığının “Ermeniler Tarafından Yapılan Katliam Belgeleri” başlıklı yayınlarından ulaşabilmektedir.

Bildiğimiz gibi Sevr Antlaşması’na göre kurulması kararlaştırılan Ermenistan’ın sınırları ABD başkanı Wilson tarafından belirlenecekti. Kazım Karabekir Paşa’nın Ermeni kuvvetlerine Sarıkamış, Kağızman ve Kars bölgesinde üstünlük kurması ve Ankara Hükûmeti’nin bu bölgede siyasi egemenliğini tesis etmesinden kısa bir süre sonra 22 Kasım 1920’de Wilson’un Ermenistan sınırlarını belirlemiş olması ise artık geçerliliği olmayan anlamsız bir girişimdir. Çünkü Gümrü Antlaşması ile Türkiye ve Ermenistan sınırları belirlenmiş, Sevr Antlaşması ile ABD Başkanına verilen yetki hükümsüz kalmıştır. Nihayetinde, Misakımillî sınırları içerisinde bağımsızlığını elde etmiş bir Türk Devleti kurarak ilelebet yaşatmak isteyen Türk Milleti için, ABD ve İtilaf Devletleri’nin siyasi oyunları, baskı altına aldıkları İstanbul Hükûmetine imzalattıkları esaret antlaşması ve maşa olarak kullandıkları Yunan kuvvetleri engel teşkil edemeyecektir.

Kaynakça

[1] Bilal Şimşir, Ermeni Meselesi 1774-2005, Bilgi Yayınevi, İstanbul, 2006, s.182-183.

[2] Salahi R. Sonyel, Mustafa Kemal (Atatürk) ve Kurtuluş Savaşı, C II, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 2008, s.944; Kazım Karabekir, İstiklal Harbimizin Esasları, Truva Yayınları, İstanbul, 2020, s.284; Arzu Boy, “Gümrü- Moskova- Kars Antlaşmaları Kapsamında Muhacir ve Mülteci Problemi”, MANAS Sosyal Araştırmalar Dergisi, C 7, S.4, 2018, s.553-554.

[3] İsmail Soysal, Türkiye’nin Siyasal Andlaşmaları, C I, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 2000, s.19; Karabekir, age., s.285.

[4] Soysal, age., ss.19-23.

[5] Soysal, age., ss.32-38.

[6] Soysal, age., ss.41-47.

[7] Ermeniler Tarafından Yapılan Katliam Belgeleri, II, TC. Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığı Yayın Nu: 50, Ankara, 2001, s.912-913.

[8] Vahakn N. Dadrian, Ermeni Soykırımının İnkarında Anahtar Unsurlar, çev. Attila Tuygan, Belge Yayınları, İstanbul, 2020, s.132.

[9] Sonyel, age., II, s.925.

 [10] Cumhurbaşkanlığı Devlet Arşivleri Başkanlığı Osmanlı Arşivi (BOA), Hariciye Nezareti Siyasi Kısım Belgeleri (HR.SYS) D.2878, G.65.

[11] Yaşar Akbıyık, “Asırların Dostluğundan İhanete Ermeniler”, Yeni Türkiye, Ermeni Meselesi Özel Sayısı, ed. Hasan Celal Güzel, Yeni Türkiye Stratejik Araştırma Merkezi Yayınları, C I, S.60, Eylül-Aralık, 2014, s.87.