Mert Can DUMAN'ın 21 Haziran 2024 tarihli yazısı: Türk Esnafı Teorileri Baştan Yazıyor
Türkiye İstatistik Kurumu bayram dönüşü kısa haftanın son gününde Satın Alma Gücü Paritesi (SGP) verilerini kamuoyuyla paylaştı. 2023 yılına ilişkin geçici sonuçlar Türkiye’nin 27 Avrupa Birliği ülkesine kıyasla %27 daha düşük bir satın alma gücüne sahip olduğunu gösteriyor. Gelin hem SGP’yi kısaca tanımlayalım hem de verilere şöyle bir göz atalım.
Satın alma gücü paritesi (SGP), ekonomik anlamda farklı ülkeler arasındaki fiyat düzeyi farklılıklarını ortadan kaldırarak, gerçek fiyat ve hacim karşılaştırmaları yapmamızı sağlayan önemli bir göstergedir. SGP, belirli bir mal ve hizmet sepetinin farklı ülkelerdeki fiyat oranını hesaplayarak, ülkelerin ekonomik refah düzeylerini karşılaştırmamıza olanak tanır. Daha basit bir anlatım ile para birimleri ve fiyat hareketleri arasında bir farklılık olmayan hayali bir dünyada, elinizdeki ‘dünya parası’ ile hangi ülkede satın alma gücünüzün nasıl değişeceğini gösteriyor. TÜİK’in Avrupa İstatistik Ofisi (Eurostat) ve OECD verilerinden yararlanarak hazırladığı bültene göre karşılaştırmada yer alan 36 ülkeden SGP’ye göre en yüksek kişi başına geliri olan ülke 239 ile Lüksemburg olurken sıranın sonunda ise 35 ile Arnavutluk ve Bosna-Hersek yer alıyor. Şöyle bir karşılaştırma yapalım; Lüksemburg’da 100 birim dünya parası kazanan biri Arnavutluk’ta ya da Bosna-Hersek’te yaşayan birinin 6,9 katı kadar yüksek satın alma gücüne sahip. Ülkelerin satın alma güçlerindeki bu önemli farklar söz konusu ülkeler arasındaki ekonomik gücün ve yaşam standartlarının da ne kadar farklılaştığının bir göstergesi.
TÜİK’in yayımladığı bir önemli veri de fiili bireysel tüketime ilişkin fiyat düzeyi endeksi. İsmi karışık gelebilir ama şöyle açıklayalım: AB ülkesinde 100 euro karşılığı satın alınan bir mal ve hizmet sepetinin Türkiye’de 38 euro karşılığı Türk lirası ile satın alınabileceğini gösteriyor. Diğer bir deyişle, Türkiye’deki yaşam maliyetinin AB’ye kıyasla daha düşük olduğunu, yabancı ziyaretçilerin Türk vatandaşlarının yanından geçemeyeceği tatil köylerinde nasıl olur da uzun uzadıya konaklayabildiklerini, hatta uzun dönemli kalacakların nasıl olur da ev kiralama yolunu bile seçtiklerini açıklayan bir gösterge.
Gelin görün ki kendini, tarihte ahlakı, erdemi, çalışkanlığı ve ticari etiği ile kültürümüzde yer edinen Ahilik’in mirasçısı kabul eden esnafımız bütün bu ekonomik verilere ve teorilere karşı gelmeyi başarmış durumda. Öyle ki, son zamanlarda artık ipin ucunun bir hayli kaçtığı lokanta ve oteller harcama grubundaki fiyat artışları sebebiyle Türk vatandaşları alım gücünün görece daha düşük olduğu yerlere gitmeyi dahi arzular oldu.
Satın alma gücümüz AB ortalamasının %27 altında iken kısacık tatillerimizi neden bir AB ülkesi olan Yunanistan’ın kıyımıza hayli yakın adalarında, hem de türlü kalabalığı çekme ve henüz adalara ayak basmadan bir dolu zahmete girme pahasına geçirmeyi diliyoruz? İşte bu sorunun cevabını hepimiz biliyoruz zaten. Esnaf olmanın kar elde etmeyi isterken tüketiciyi rasyonel olmayan fahiş fiyatlarla kazıklamaktan, vergi kaçırarak devleti zarara uğratmaktan geçtiğiniz zanneden esnafımız; hizmetindeki kaliteyi, fiyatlandırmasındaki adaleti ve şeffaflığı, tüketici güvenini kaybetmeye devam ediyor. Bütün bunların yanında, sosyal medyaya yansıdığı kadarıyla bildiğimiz, milyonluk adisyonlar kesen işletmeler bir yılda ortalama bir ücretliden daha düşük vergi ödüyor. İşte bütün bunlar birleşince ekonomik veriler ve teoriler güzel ülkemizde baştan kaleme alınıyor.
Güzel ve sağlıklı bir hafta geçirmeniz dileğiyle.