Mehmet KÜÇÜKEKEN'in 30 Kasım 2023 tarihli yazısı: Yağmur
Kimseye olduğundan fazla değer vermeyin!
Çünkü verdiğiniz değerin; sizin onun devlet yönetiminde temsil ettiği makamına, sanatına, rütbesine olan saygından değil de genelde kendi mükemmelliklerinden kaynaklandığını sanırlar ve de yanıldıklarını asla anlamazlar.
Zaten kendini beğenmiş insanlar, övgüler dışında hiçbir şeyi de duymazlar.
Meşhur piyanist Arthur Rubinstein konserlerinden birinde küçük bir kızın hatıra defterini imzalamaktan imtina ediyormuş.
Ellerinin çok yorulmuş olduğunu ileri sürerek, küçük kızı başından savmaya çalışmış.
Kız, tereddüt etmeden şöyle demiş:
‘’Ellerinizin ne kadar yorgun olduğunu biliyorum ama inanın benim ellerim de, sizinkiler kadar yorgun."
Arthur Rubinstein anlayamamış ve nedenini sormuş küçük kıza.
Küçük Kız:
"Alkışlamaktan!" demiş.
Karşınızdaki size değer veriyorsa eğer, siz de ona değer vermekten hiç korkmayın.
Ama onun değer sıralamasında alttaysanız, boşa kürek çektiğinizi de unutmayın.
Değer vermek mi ya da değer görmek mi?
İki farklı pencere ve iki farklı pencereden bakan farklı iki kesim. Farklı iki dünyada yaşıyormuşcasına beynimizde statükolaştırdığımız ‘’Elit’’ ve ‘’Avam’’ kavramları. Devlette bürokratlar, siyasette parti başkanları, silahlı kuvvetlerde generaller, holdinglerde patronlar, aşiretlerde ağalar diye uzayıp giden listenin bir tarafı böyle iken diğer tarafında işçiler, esnaflar, memurlar, çiftçiler, emekliler, işsizler ve diğer birçok kesimden oluşan devasa kalabalık kendi yağında kavrulup gitmektedir.
Elitlerin yediği süt ile sütlaç, avamın yediği bulgur ile bulamaç. Sabah olunca o da aç, o da aç.
Elit penceresinden bakanlar değer vermedikçe avam penceresinden bakanlar değer görmeyecektir. Avam penceresinden bakanlar değer verdikçe de elit penceresinden bakanlar kendilerini mükemmel sanmaya devam edecektir.
Albert Einstein, izafiyet teorisini açıklarken şu örneği vermiştir:
‘’Elinizi bir dakikalığına sıcak bir fırının içine sokun, sanki bir saatmiş gibi gelir. Ama sevdiğiniz biriyle, bir saat kadar zaman geçirin, size bir dakikaymış gibi gelir. İzafiyet budur.’’
İzafiyet teorisinin hayat bulduğu alanların en başında;
* Gazi sayılmayan askerlerimizin beklentileri,
* Astsubay tazminatları ve özlük hakları beklentileri,
* Uzman Çavuş kadro ve özlük hakları düzenlemeleri,
* Sivil Memurların Yardımcı Hizmetler Sınıfının Kaldırılması ve özlük hakları beklentileri gelmektedir.
Canı pahasına vatanı için gece-gündüz, yağmur-çamur, yurtiçi-yurtdışı, kara-hava-deniz, doğu-batı-güney-kuzey, yaz-kış, soğuk-sıcak, dağ-bayır-çöl-ova-tepe, tank-denizaltı-gemi, görev-tatbikat-operasyon-savaş demeden mesai mefhumu gözetmeden görev yapan kahraman askerlerimizin yıllardır devam haklı beklentileri artık ötelenmemelidir diye düşünenlerdenim. Şimdi değilse ne zaman?
‘’Yağmurdur çiçekleri büyüten, gök gürültüsü değil."
Yağmur ne midir?
- Haklar!
Gök gürültüsü nedir?
-Vaatler!
Ya çiçekler?
Bu vatanın evlatları!
Bu vatanın çiçekleri!
Tüm çiçekler yağmuru bekliyor.
Peki, yağmur yağar mı?
Tam mevsimi…