Sedat SADİOĞLU'nun 13 Haziran 2024 tarihli yazısı: Yaşadığımız Muazzam Evrenle İlgili

Gören Göz – 71/1: Evrenin (Kâinatın) Oluşumu

Evrenin, bundan yaklaşık 14 milyar yıl önce, ‘Büyük Patlama (Big Bang) Teorisi’ ile beraber oluşmaya (şekillenmeye) başladığı tahmin ediliyor. Ayrıca şunu da biliyoruz ki, ilerlemesi ve genişleyerek şekillenmesi devam etmektedir. Bu teoriler artık, Hubble gök teleskopu ve CERN deneyleri sayesinde söylenebilmektedir. Bu söylem ile ateist, kararsız ve Uzak Doğu inançlarındaki tüm insanların, (nihayet) kafasını karıştıran bir husus kalmamıştır denilebilir. Çünkü bu teorilerin kabulü, mutlak bir Yaratıcı’nın varlığını da ispatlamış olmaktadır.

Ateist ve kararsızların kafasını karıştıran teorilerden biri de, akıl almaz boyutlardaki evrenin, bu süreler içerisinde nasıl bu kadar mükemmel oluştuğunun anlaşılamamasıdır. Yani tek bir Allah, bu kadar güce nasıl yetmektedir?

İddialı olmamakla beraber, evrenin kararsız bir durumda olduğu söylenebilir. Bizler görmezsek veya bilmesek de, evrenin herhangi bir yerinde çok büyük nükleer reaksiyonlar olması kuvvetle muhtemeldir. Ayrıca, zaman zaman ortaya çıkabilen ve gezgin sayılan (yörüngeleri tam belirlenemeyen) devasa gök cimlerinin (dev meteorlar, dev gök taşları, yörüngesinden kopmuş bir gezegen ya da yörüngesinden sapmış bir kuyruklu yıldız gibi) varlığı ve bazen de dünyamızı tehdit edebilecek kadar yakınından geçmeleri de örnek verilebilir. Tabiri caiz ise, ceza, eza ya da (belki de) ilâhi adaletin tecelli edeceği kâinat(-ın kopartılması) için fırsat ve ilâhi emir beklenmektedir.   

Kur’an’ı Kerim’de, kâinatın yaratılışı ile ilgili (tahmini) 21 ayet bulunmaktadır. İşte birkaçı;

“Şüphesiz Rabbiniz Allah, gökleri ve yeri 6 günde yarattı, sonra Arş üzerine hükümran oldu. O, geceyi durmadan onu kovalayan gündüze bürüyüp örter; güneş, ay ve yıldızlar emrine amâdedir. İyi biliniz ki yaratma ve emir O'nundur. Âlemlerin Rabbi olan Allah ne (kadar da) yücedir!”  (Araf Suresi, 54.Ayet)

“Gökleri ve yeri gerçekten Allah’ın yarattığını görmedin mi? O dilerse sizi yok edip, yepyeni bir halk (topluluk) getirir.” (İbrahim Suresi, 19.Ayet)

Unutmayalım ki, evrendeki her şeyin yapıtaşı ‘atom’ kaynaklıdır. Atomlar, maddenin çekirdeğinde yer alır ve bu çekirdeğin içerisindeki kodlanmış özellikleri gösterirler. Yani, gözle görülemeyen bir bitki hücresindeki atomlar, ne yapacaklarını biliyormuş gibi büyür ve 20 metrelik bir boyuta ulaşabilirler. Aynı benzetmeyi bir balina için de yapabiliriz. Gözle görülemeyen bir hücreden (tohumdan), 50 tonluk bir dev ortaya çıkmaktadır. Daha doğrusu, ilâhi bir güç tarafından yaratılmasına izin verilmektedir. Güneşin %70’inin hidrojen atomlarından oluştuğunu da bilmeliyiz. Bu atomun yakılmasının verdiği ışık gücünün, güneş sistemimizdeki son cüce gezegen olan Plüton’a ulaşabildiğini (~6 milyar km.) de aklımızdan çıkarmamalıyız.

Bu bölümde fazla bilimsel bilgiye girmeden, aşağıdaki (evrenin oluşumuyla ilgili) teoriyi kısaca vermek istiyorum; Sıkıştırılmış Atom Gezegeni Patlaması Teorisi’, kısaca; ‘SAGP Teorisi’dir.

(Not: SAGP, baş harflerin kısaltmasıdır.)

SAGP Teorisi

Atomu, gözle görülemeyecek kadar küçük düşünelim ve patlatalım:

Kendi içerisinde sıkıştırılmış ve gizlenmiş müthiş gücün salıverilmesiyle birlikte, çok büyük bir enerji açığa çıkacak ve tahribat oluşacaktır.

Atomu, iğne başı kadar büyüklükte düşünelim ve patlatalım: Salınan parçacıklar, alt parçacıklar ve enerjinin tahrip gücü, dünyayı yok edebilecek güçtedir.

Atomu, futbol topu kadar büyüklükte düşünelim ve patlatalım: Samanyolu Galaksisini (içerisinde 200 milyar güneş sistemimiz gibi sistemler olan bir galaksiyi) yok etmiş oluruz.

Atomu, Ay (uydumuz) kadar düşünelim ve patlatalım:

Evreni içerisine göçertiriz ve oluşan vakum, tüm evreni, (belki de) yaratılışın başındaki duruma kadar götürebilecektir.

Sonuç:

Yukarıdaki son patlamadan yola çıkarsak, evrendeki büyüklükleri, muazzam uzaklıkları, akıl almaz enerji ve sıcaklıkları tekrar gözden geçirdiğimizde, bu patlamanın, ancak Ay kadar büyük bir atom gezegeni sayesinde olabileceğini (ki; yine de Allah bilir) akla getiriyor. Bu da, SAGP Teorisi olabilir.

Bu kadar büyük parçalar (atom parçaları, atom altı parçaları), büyük enerji ve nihayet, hayat için bu kadar karmaşık ve akıl almaz (mükemmel) bir düzen ancak, “Mutlak ve tek Varlık” olan yüce “Allah(c.c.)” sayesindedir.

Kur’an ayetlerinde verilmek istenen mesajlar, şu anki bilimsel gelişmelerle ortaya konabildiği için anlaşılabilir durumdadır. Eğer insanoğlunun bilim alanındaki dev ilerlemesi bu şekilde devam ederse, Kur’an’daki daha pek çok ayetin de şifreleri çözülmüş olacaktır. Ancak yüce Allah(c.c.), buna rağmen bazı insanların gözlerinin kör ve kâlplerinin de kapalı olduğunda ısrar etmektedir. Aşağıda, konuyla doğrudan ilgili, böyle bir ayet verilmiştir;

“İnkâr edenler, evrenin ve yerin (yeryüzünün) birbirleriyle bitişik iken onları ayırdığımızı, (bununla beraber) her canlıyı (da) sudan (damladan) yarattığımızı görmüyorlar mı? Yine de onlar inanmayacaklar mı?” (Enbiya Suresi, 30.Ayet )

“Ey yüce Allah’ım Müslümanları, Kur’an’ın hakikatlerini iyi bilen ve öğrenmek için gayret içerisinde olan kullarından eyle…Amin!”

Gören Göz – 71/2: Allah’a Dönüş

Ünlü İngiliz Yazar James Churchward, 12.000 yıl önce Çin’de yaşamış insanların aktardığı destanlarda, inanç sistemleriyle ilgili şu olağanüstü ifadelere rastlar;

“Büyük Kaynak’tan (Allah’tan) gelen insan ruhunun şanslı (mutlu) sonu, (yine) Tanrı’ya (Allah’a) geri dönüştür!”

James Churchward Kimdir?: (1851-1936) Ünlü İngiliz yazar ve araştırmacıdır. Uzun yıllar Hindistan’daki İngiliz ordusunda görev yapıştır. Birçok tarihi belgeleri inceleme fırsatı bulmuştur. Ayrıca eski tabletleri çevirmekle kalmamış, bazı efsanelerin de doğruya yakın olduğuna vurgu yapmıştır. Kayıp kıt’a ‘MU’dan başka kayıp kıt’a ‘Atlantis’ ile de ilgilenmiştir. Bilim dünyası, gerek Churchward’ın ortaya çıkardığı Mu uygarlığının, gerekse bir diğer batık kıt’a olan Atlantis’in varlıklarını şüpheyle karşılamaktadır. Ancak bilim dünyası, bu iki kıt’anın battığı öne sürülen (yaklaşık) 12 bin yıl önce, dünyada büyük bir jeolojik olayın yaşandığını onaylamaktadır. Kaldı ki, dünyanın hemen her yerindeki kavim ve milletlerin tufan efsaneleri de, büyük bir felaketin yaşandığını doğrulamaktadır. Bilim dünyası, Aztek, Maya, İnka, Paskalya (adası) uygarlığı gibi bugün nasıl ortaya çıktıkları izah edilemeyen bu uygarlıkları, batık kıt’a uygarlıklarıyla ilişkilendirmeye çalışmaktadırlar.

MU Uygarlığı Hakkında:

MU uygarlığı gelişip insanlar çoğaldıkça, MU kıt’asından diğer kıt’alara, ülkelere ve alanlara göç etmişler ve koloniler kurmuşlardır. Doğal olarak orada yaşayan insanları da eğiterek, uygarlık seviyelerinin ve yaşam standartlarının yükselmesini sağlamışlar. Yayıldıkları kıt’alarda ve yerlerde insanlığın ve ana vatanın ilerlemesi, gelişmesi amacıyla insanlık ve medeniyetleri için çalışmalar yaparak birçok olanaklar yaratmışlardır. MU uygarlığı, dünyanın birçok bölgesini binlerce yıl süren çeşitli dönemler içerisinde kolonize etmiş, oralara şimdilerde olduğu gibi yıkım, savaş, ateş, yoksulluk ve sefalet değil “bilim”, “kültür” ve “ışık” (tahminen dini öğretirler) götürmüş ve oraların halklarına doğru yolu gösterip, öğretmiş olabilirler.

MU Uygarlığının medeniyetlerini yaymadaki en büyük sebebin, sahip oldukları inanç şeklinin etkili olduğunu düşünüyorum. Karşılık beklemeden kendi dinlerini yaymak için çabalamışlardır.  MU medeniyetinin bu çabası, İslâmiyet’in ilk yıllarındaki ve Allah rızası için sürdürülen gelişmeleri ve Müslümanlığın cihâd anlayışını akla getirmektedir. (Yazarın yorumu)

Mu Destanından Bir Alıntı : “Cennete ulaşmak için sekiz yoldan geçmem gerektiğine inanıyorum. Sekiz yoldan geçtikten sonra, öte dünyaya giden on iki kapıya ulaşacağım. Burada on iki dünyevi isteğin üstesinden geldiğimi kanıtlamak zorundayım. Sonra, öte dünyanın içinden geçip cennetin kapısına varacağım. Burada, dünyada on iki erdemi öğrenip uyguladığımı göstermek zorundayım. Sonra, cennetin kapısından alınıp cennetin kralının (Allah’ın) oturduğu şeref tahtına götürüleceğim. Bundan sonradır ki gerçek ve ebedi (sonsuz) saadete erebileceğim.”

Yukarıdaki ifadeler, yüce Allah’ın 12.000 yıl önce MU Uygarlığına göndermiş olduğu bir peygamberin sözleri gibi güzel ve büyüleyicidir. Aşağıda, konuyla ilgili verilen ayetin benzediği yerlere bakalım;

“Allah’ın kat kat fazlasıyla geri ödeyeceği güzel bir borcu Allah’a verecek olan kimdir? Allah o verileni alır ve dilerse kat kat fazlasıyla geri verir. Allah isterse rızkı bol verir, isterse kısar, hepiniz sonunda O’na döndürüleceksiniz.” (Bakara Suresi, 245.Ayet)

“Ey yüce Allah’ım, biz Müslümanları ‘Nimetleri bol olan (naim) cennetinin mirasçılarından eyle’…Amin!” (Şuara Suresi, 85.Ayet)

 (NOT: Yetmişbirinci bölümün sonu…)