Hüseyin ALPASLAN'ın 3 Ocak 2024 tarihli yazısı: Soykırım İddialarını Çürüten Malta Yargılaması -7-
Malta Sürgünlerinin İadesi
İngiliz Kraliyet Başsavcılığı'nın, Malta’da sürgün bulunan Türkler hakkında Ermeni kırımı suçlamasıyla yaptığı soruşturmada, İngiliz hükûmetinin bütün çabalarına rağmen, kırım iddialarına ve diğer suçlamalara dair hukuken geçerli bir delil bulunamamış ve kovuşturmaya yer olmadığı yönünde verilen kararla, tutuklu Türklere isnat edilen tüm suçlamalar boşa çıkmıştır. Başsavcılığın 29 Temmuz’da Dışişleri Bakanlığı’na gönderdiği yazıda yer alan ifadelerden, yeterli kanıt bulunamadığı için Malta’da tutulan Türklerin bir hukuk mahkemesi önüne çıkartılamayacağına, yargılanamayacaklarına ve haklarında dava açılamayacağına dair bir hüküm verildiğini anlıyoruz. Bu karardan çıkan sonuç ile kırım iddialarının temelsiz olduğu, propaganda araçlarının tezahürü olan birçok belge ve kitaplar ile Ermeni Patrikhanesinin olayları maniple ederek, değiştirilmiş ve kurgulanmış düzmece dokümanlarının hukuken geçerli kanıt olmadığı anlaşılmıştır. İngilizler tükürdüklerini yalamak ve bu işten itibar kaybına uğrayarak zararla çıkmak istemiyorlardı ve bu doğrultuda takipsizlik kararı verilen ve salıverilmeleri gereken tutuklu Türkleri serbest bırakmamak için hangi yollara başvuracaklarının hesabı içine girmişlerdir. Türkleri Malta’da tutmanın hukuki bir yolu olmadığını bilen İngiliz hükûmetinin, tutukluları serbest bırakma konusunda iyi niyet beslemediği de bilinen bir gerçekti. Malta krizini çözmek için başka bir yol bulma peşinde olan Dışişleri bakanı Lord Curzon, önceleri kendisine yapılan önerilere direnmesine rağmen, son tahlilde Malta’daki Türkleri esir değişiminde kullanmayı bir çare olarak görmüştür.
Anadolu’da bulunan Milli hükûmet, başta Yarbay A. Rawlinson olmak üzere önemli İngiliz askerlerini savaş esiri olarak elinde tutuyordu ki bu durum İngiliz esirleri değiştirme girişiminin ilk önce İngiliz askeri makamları tarafından yapılmasının en önde gelen sebebidir. 29 Mayıs 1920 tarihinde İngiltere Savunma Bakanı Winston Churchill, İngiltere Dışişleri Bakanlığına müracaat ederek “Türklerin eline düşen adamlarımız, Malta’daki Türk sürgünleri serbest bırakılınca kurtarılabileceklerdir [1] demiştir. Ankara Hükûmeti’nin elinde bulunan İngiliz savaş esiri askerlerin durumlarına binaen 4 Ağustos 1920 tarihinde Malta sürgünleri konusu İngiliz Bakanlar Kurulu’nda gündeme gelmiştir. Kraliyet Başsavcılığı’nın Türk tutuklular hakkındaki mütalaası okunduktan sonra İstanbul Yüksek Komiserliğinin görüşünün alınması tavsiyesine katılan İngiliz hükûmeti nihai kararını vermemiştir[2].
Anadolu’da esir tutulan İngiliz rehinelerin yakınları İngiltere hükûmetine baskı yapmaya başlamışlardır. Erzurum’da tutuklanan Yarbay A. Rawlinson’un büyük kardeşi Lord Rawlinson gibi etkili isimler, Lord Curzon’a mektup yazarak, kardeşinin Erzurum’da tutuklu bulunduğu bilgisini vermiş ve Malta’daki Türkler ile tutsak değiş tokuşuna gidilerek kardeşinin kurtarılmasını talep etmiştir[3].
İngiliz hükûmeti, ne tesadüftür ki Sevr Antlaşması’nın imzalanmasından tam bir yıl sonra 10 Ağustos 1921 tarihinde Ankara’ya esir değişimi önerisi yapılması için girişimde bulunmuştur. Dışişleri Bakanı Lord Curzon, İstanbul’da bulunan yüksek komiser Sir Horace Rumbold’a gönderdiği telgrafta; Malta’da bulunan Türkleri yargılamak ve cezalandırmak için büyük uğraşı verdiklerini, ancak yeterli delil bulunamadığından Ermeni kırımı ve diğer suçlamalar üzerinden cezai bir yaptırıma gidemediklerini, bu sebeple de esir değişimini düşünebileceklerini bildirmiştir[4]. Ancak, Lord Curzon’un aynı telgrafta, Fransız ve İtalyan hükûmetlerinin karşı çıkmaları sebebiyle soruşturmanın yapılamadığı müttefiklerarası bir mahkemenin kurulması olasılığının Sevr Antlaşması’nın 230. maddesi gereğince göz önünde bulundurulması ihtimalinin belirtmesi, Kraliyet Başsavcılığı’nın Türkler hakkında bir ceza davası açmamasını içine sindiremediğini, Sevr Antlaşması’nı kabul ettirebilmek için hala bir umut beslediğini, ancak, Türk tutukluları yargılayacak yeterli kanıtlara ulaşılamadığından esir değişimi hususunu da değerlendirmek mecburiyetinde kaldığı anlaşılmaktadır[5].
Yüksek Komiser Rumbold, Lord Curzon’un esir değişimi konusundaki düşüncesini anlatan telgrafla ilgili, İşgal kuvvetleri komutanı General Harrington ve hukuk danışmanı Yargıç Smith ile görüşmeler yapmıştır. Rumbold ’un Londra’ya esir değişimini destekleyici cevap göndermesinde, General Harrington’un Türkleri Malta’da tutmak için bir sebep olmadığına ve hepsinin bırakılması gerektiğine dair tavrı ile Yargıç Smith’in Kraliyet Başsavcılığı’nın kararının kesin olduğuna ve Malta’daki Türklerin tutuklu olarak değil, rehine olarak tutulabileceklerine dair görüşü etkili olmuştur[6].
İngiltere hükûmetinin Dışişleri Bakanı Curzon, şartlar mecbur bıraktığından, gönülsüz de olsa esir değişimi görüşüne katılmak zorunda kalmış ve İngiliz esirlere kötü davranmaktan tutuklu olan 8 subayın yargılanmasını, Malta’da bulunan diğer Türklerin ise esir değişiminde kullanılmasını tasarlamıştır. Lord Curzon’un 8 Türk’ün yargılanması hususundaki planı Başsavcılığın verdiği cevapla suya düşmüştür. Başsavcılık 20 Eylül 1921’de Dışişleri Bakanlığı’na gönderdiği yazıda; Malta’da bulunan Türk tutukluların hepsinin esir değişiminde kullanılmasını istemiştir. Başsavcılığın önceden haklarında dava açılabilir dediği 8 Türk subayı ile ilgili dosyaların kapatılması yönünde tavır koyması üzerine Lord Curzon ısrarından vazgeçerek adeta yenilgiyi kabul etmiştir[7].
Lord Curzon, Başsavcılığın Malta’da bulunan Türklerle ilgili dava açılamayacağı ve hepsinin salıverilerek esir değişiminde kullanılması yönündeki görüşünü öğrenmesi üzerine, planları tutmayan bir kişinin gönül kırıklığıyla İstanbul’da bulunan Yüksek Komiser Sir Rumbold’a esir değişimi için Ankara Hükûmeti ile pazarlık yapması konusunda yetki vermiştir Rumbold’un, esir değişimi pazarlığındaki yetkisi Malta’da bulunan tüm Türkleri içine almasına rağmen, Lord Curzon İngiliz esirlere kötü davranmakla suçlanan 8 Türk subayın yargılanma konusunu pazarlıkta bir koz olarak kullanmak istemiştir[8]. Lord Curzon, “Esir değişiminin kıştan önce gerçekleşmesi halinde Savaş Bakanlığı bu 8 Türk’ü yargılamaktan vazgeçebilir” [8]. diyerek değişim tarihi için koşulunu öne sürmüş ve 8 Türkü pazarlık konusu yapmakta direnmeyi sürdürmüştür[9]
Lord Curzon’un esir değişimini Malta’da bulunan tüm Türkleri kapsayacak şekilde kabul etmesi, Sevr Antlaşması’nın Türklerin müttefik mahkemelerinde yargılanmasına dair maddelerini hükümsüz bırakmıştır. Aynı zamanda İstanbul Hükûmeti’nin dışarıda bırakılarak, Ankara Hükûmeti ile yapılan esir değişim antlaşması, Sevr’i tamamen hükümsüz hale getirmiştir. Dolayısıyla İstanbul’da bulunan İngiliz Yüksek Komiserliği’nin Sevr Antlaşması’na dayanarak uyguladığı yaptırımların yasadışı olacağına karar veren İngiltere Dışişleri Bakanlığı, 27 Eylül 1921’de Yüksek Komiser Sir Rumbold’a gönderdiği tel mesajda, esir değişiminin Sevr Antlaşması’nın yaptırım hükümlerinin geri çekilmesi anlamını taşıdığını bildiren bir uyarıda bulunmuştur[10].
Malta’daki Türklerin serbest bırakılması taraftarı olmayan İngiliz hükûmetinin diğer bir umudu ise Anadolu’da bulunan Yunan ordusunun Ankara’yı işgal ederek Mustafa Kemal ve milliyetçilerin direnişini kırmaları yönündeki beklenti olmuştur. Türk ordusunun Sakarya zaferini kazanmasından sonra; İstanbul’da bulunan İngiltere’nin temsilcileri, Ankara Hükûmeti ile uzlaşma olmadan Türkiye’de her istediklerini yapamayacaklarını idrak etmişler ve İngiltere hükûmetine esir değişimi konusuna sıcak baktıklarını bildirmişlerdir. 27 Eylül’de İngiltere hükûmetinin, İstanbul’daki Yüksek Komiserine Sevr yaptırımlarının hükümsüz olduğuna dair gönderdiği mesaj, ulusal bağımsızlık mücadelesi veren Türk Milleti’nin, Mustafa Kemal Paşa önderliğinde Sakarya’da kazandığı muhteşem zaferin bir yansımasıdır.
29 Eylül’de İstanbul’daki İngiliz Büyükelçiliği’nde başlayan görüşmeler sonucunda; 1 Ekim 1921 tarihinde Malta’da bulunan tüm esirlerin serbest bırakılması ve esir değişimi konusunda İngiltere Hükûmeti ile Ankara Hükûmeti arasında anlaşmaya varılmıştır[11]. Ankara Hükûmeti görüşmeler için İstanbul hükûmetinin aracılığını kabul etmemiş ve İngiltere temsilcisi Rumbold ile Ankara temsilcisi Hamit Bey arasında görüşmelerde bulunulmuştur[12]. İngiltere ve Ankara arasında esir değişimi ile İlgili gerçekleşen uzlaşma Malta kampında bulunan Türklere tebliğ edilmiştir[13]. Yapılan anlaşmaya göre 30 Ekim’de İnebolu limanında yapılacak değiş tokuş için Malta’da bulunan Türkler, Krizantemum ve Montenol adlı iki gemi ile 25 Ekim’de yola çıkarılmışlardır[14]. Esirleri taşıyan İngiliz gemileri 30 Ekim’de İstanbul’a ulaşabilmiştir. 31 Ekim 1921 tarihinde İnebolu’ya getirilen Türkler, 30 saat gemide bekletildikten sonra 1 Kasım 1921 tarihinde Ankara Hükûmeti tarafından İnebolu’ya gönderilen yetkililere teslim edilmişlerdir. Teslim sırasında tutukluların eşyaları ve kitapları çalınmış olup karaya çırılçıplak bırakılmışlardır[15].
İnebolu’ya çıkarılanların bir kısmı İstanbul’a dönmeye karar vermişler, geri kalanlar ise Atatürk’ün ''Hoşgeldiniz'' telgrafıyla karşılanmışlar ve 4 Kasım’da sabaha doğru yola çıkarak, 11 Kasım’da Ankara’ya ulaşmışlardır[16]. Malta sürgünleri, 1927 yılında, Lozan’da tazminatlar konusunda kurulan Türk-İngiliz karma mahkemesine başvurarak tazminat talebinde bulunmuşlardır. Davacıların başında altı kişinin ismi geçmesine rağmen örnek davayı Ahmet Emin (Yalman) açmıştır. Davacı Ahmet Emin Bey, İngiliz Hükûmeti’nden 5400 lira tazminat istemiştir. Mahkeme, 29 Haziran’da yetkisizlik kararı vermiş ve Ahmet Emin Bey’den 240 lira tutarındaki mahkeme masraflarını ödemesi istenmiştir. Böylece, birçoğu iki yılı aşkın süreyle haksız yere Malta’da tutulan Türkler, İngilizlere karşı açtıkları tazminat davasını kaybetmişlerdir[17].
Kaynakça
[1] Bilal N. Şimşir, Malta Sürgünleri, Bilgi Yayınevi, Ankara, 2020, s.423.
[2] Şimşir, a.g.e., s.425.
[3] Şimşir, a.g.e., s.425.
[4] Uluç Gürkan, Malta Yargılaması, Kaynak yayınları, İstanbul, 2014, s.93.
[5] Gürkan, a.g.e., s.93-94.
[6] Gürkan, a.g.e., s.94.
[7] Gürkan, a.g.e., s.94-95.
[8] Gürkan, a.g.e., s.95.
[9] F.O.371/6504/E.10419: Curzon’dan Rumbold’a tel, no.525,19.09.1921, akt. Gürkan, a.g.e., s.95.
[10] F.O.371/6504/E.10662: Curzon’dan Rumbold’a tel, no.539,27.09.1921, akt. Gürkan, a.g.e., s.95.
[11] Mehmet Akif Bal, “İşgalcilerin Millî Mücadele’yi Kadrosuz Bırakma Çabası: Malta Sürgünleri (1919-1921)”, Türk Dünyası Araştırmaları, c.132/S.261 (Kasım-Aralık 2022), s. 361-362.
[12] Şimşir, a.g.e., s.497.
[13] Rauf Orbay, Cehennem Değirmeni, Siyasi Hatıralarım, Truva Yayınları, İstanbul,2022, s.324.
[14] Gürkan, a.g.e., s.95; Şimşir, a.g.e., s.501; Bal, a.g.m., s.362.
[15] Orbay, a.g.e., s.328-329,331.
[16] Orbay, a.g.e., ss.330-332,337.
[17] Şimşir, a.g.e., s.513-514.